Dikkatimiz neye yönelirse o hayatımızda daha çok var olmaya, daha fazla görünür olmaya başlar. Biz bunu algıda seçicilik olarak adlandırıyoruz. Ancak çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu aslında değişmez, hepimiz için geçerli olan evrensel bir yasa. Çünkü evren bize düşündüğümüz ve inandığımız şeyi getirmek için kendini her an yeniden düzenleniyor. Ne düşünüyorsak ona dönüşüyor, neye inanıyorsak onun tezahürünü yaşıyoruz. Kendimizi nasıl hissediyorsak, kimliğimizle ilgili hangi inançları sabitlediysek onlar bizim için birer yasa niteliğinde.
Evren, kaynak, Tanrı ya da adına her ne diyorsanız O, her düşüncemize "olsun" diyor. Bu özgür iradenin de bir tanımı. İstediğini düşünmekte, istediğine inanmakta serbestsin. Peki sen neye inanmayı seçiyorsun? Düşünsel olarak inandığımız her şey fiziksel olarak sabitleniyor, varlık buluyor. Adı üstünde düş. Senin düş'ün, senin düşüncen. Düşündüğümüz, inandığımız her şey bize gerçek, sadece bizim için bir gerçeklik. Korkuları bir kenara bırakırsan, bu kulağa çok fantastik de geliyor. "Tüm inançlarım bana gerçek". Peki o halde olumlu olanlar kalsın, olumsuz olanları, artık bana hizmet etmeyenleri ayıklayayım. Yeni inançlarımın içine biraz peri tozu eklemekte bir sakınca yok. Bir ve tek şartla "Kendimin ve herkesin en yüksek hayrına" olacak şekilde.
Dış dünyamız iç dünyamızda baskın olan inançların bir yansıması olarak şekilleniyor. Eğer öfkeli bir insansak karşımıza bizi öfkelendirecek insanlar geliyor. Bunda bir kötülük veya cezalandırma yok, amaç bu deneyimden artık özgürleşmen. Kendimizi içten içe değersiz hissediyorsak, kendimizi ne kadar süslemiş olursak olalım kendimiz hakkında inandığımız fikirlerin bir yansıması olarak hayatımıza bizi eleştiren, hor gören insanları alma eğiliminde oluyoruz. Yaşama karşı şükran, insanlara karşı şefkat duyduğumuzda bu çoğalarak genişliyor. Şükür arttıkça hayatın her alanında bolluk artıyor. Şükürde olmadığımız alanlarda isyan var. Ama isyanı da bir kenara bırakırsak onun içindeki bereketi de görebileceğiz. Olumsuz deneyimler bunu görebilmemiz için geliyor. Tekrar eden döngülerle gözümüze sokulduğunda en sonunda pes edip, teslim olup içimize dönmeye ve arınmaya yöneltiyor bizi. Bunun değişmez bir yasa olduğunu bildiğimizde ve bunu defalarca deneyimleyip artık emin olduğumuzda iş başa düşüyor. Sen değiş, dünyan değişsin. O halde dışımızda gördüğümüz deneyimin ve dışımızda olduğunu sandığımız bu dünyanın, bizden bağımsız davrandığını sandığımız o kişilerin değişmesini istiyorsak ve bize başka türlü davranılsın istiyorsak, inandığımız düşünceleri sorgulamaktan başka çaremiz yok.
Olumsuz düşünceler yaşamdaki deneyimlerimizi, ilişkilerimizin seyrini ve içeriğini etkilediği gibi fiziksel sağlımızı da etkiliyor. Tüm hastalıkların asıl sebebi zihin. Hastalığı yaratan beden değil, olumsuz düşüncelerimiz. Yaşamımızda değişim ve şifa arayışı içine girdiğimizde genellikle bunu dışa dönük araçlarla sağlamaya çalışıyoruz. Biri gelsin ve beni iyileştirsin düşüncesi. Ancak kendi içimize bakmadıkça bu kökten bir dönüşümü beraberinde getirmiyor. Değişim için iki yönlü hareket şart. Hem içeriye hem dışarıya doğru. Gerçek ve kalıcı bir değişim ve şifa istiyorsak bununla birlikte düşüncelerimizi ve inançlarımızı sorgulamaya da gönüllü olmalıyız.
Düşünce ve nefes birlikte hareket ediyor. Bu sebeple bir kişinin nefes alışkanlığı onun düşünce eğilimlerini de bize gösteriyor. Nasıl nefes alıyorsak benzer şekilde düşünüyoruz. Nefesimizi izlersek düşüncelerimizin daha fazla farkında olabiliyoruz. Gün içinde nefesimizin farkında olmadığımız gibi çoğu zaman zihnimizden geçen düşüncelerin de farkında olmuyoruz. Ancak farkında olmadığımız bu düşünceler zamana yayılmış olarak yaratımda. Zihnimiz başı boş gezen binlerde düşünceyle dolu. Farkında olmadığımız için kontrolü ele almış olan düşük bir bilinç yapısı bizi yönetiyor. Bilimsel araştırmalar bir insanın zihninden günde ortalama 6 bin düşüncenin geçtiğini ortaya koymuş. 9 saniyede 15 adet zihinsel yargıda bulanabilme kapasitemiz olduğu da söyleniyor. Düşünme hızımız adeta ışık hızında... Bu demek oluyor ki zihnimizdeki düşüncelerin yüzlercesinin ve hatta binlercesinin farkında bile değiliz.
Bu kadar hızlı düşünürken bilinçli bir karar almak nasıl mümkün?
Nefes farkındalığı ile beraber düşünce farkındalığı da geliştirerek. Düşüncelerimizi gözlemleyerek… Özgür irade ile bir değişime, şifaya niyet ederek ve düşüncelerimiz üzerinde kontrol sahibi olmaya karar vererek. Düşünceler arasında boşluk yaratarak. Sonra bu boşluğa yepyeni taze ve güçlü bir nefesle yeni düşünce tohumları ekerek. Kadim zamanlardan beri gelen nefes teknikleri düşünce gücü üzerinde kontrol sahibi olabilmek için kullanıldı. Nefes, düşüncelerimizi fark etmek ve onları değiştirmek üzere kullanabileceğimiz, içi manevi yakıt dolu en etkili aracımız. Nefesimizin farkında olmak bir süre sonra dikkatimizi düşüncelerden uzaklaştırarak bir boşluk alanı yaratıyor. Yeni bir bilinç geliştirmenin, bilinci sıçratmanın yolu da böyle açılıyor. Düşünce akışı içinde bir boşluk yaratmak. Bu düşünceyi izleyen gözlemci konumundaki insanı zihinsel özdeşleşmeden çıkararak onu şimdiki an'a getiriyor. Bir değişimin mümkün olması için yaratımın an’da, yani geçmiş öğrenilmişliklerden, geçmiş yargılardan etkilenmeyen o boş alanda duruyor olması gerekiyor. Bilinçli nefes çalışması ve şifa niyetiyle doldurulmuş olan eylem, kişiyi düşüncenin üzerine çıkarıyor. Düşünceyle özdeşleşmenin kırıldığı o boş alanda, an’da yeni bir yaratımın da tohumları atılıyor. Nefes çalışması, oksijen artışı ile birlikte fiziksel sağlıkta iyileşme sağladığı gibi düşünsel anlamda da kişinin hayatına yepyeni açılımlar getiriyor.
Nefes 3 seviyede çalışıyor: fiziksel, zihinsel ve ruhsal
Fiziksel seviyede; vücutta oksijen artışı olurken bu asit baz dengesini düzenliyor. Nefes kapasitesin artışı psikosomatik hastalıkların iyileşmesini sağlıyor. Hücre yenilenme hızı artıyor. Vücuttan toksin atılımı hızlanıyor. Kan akışı arttığı için vücuda, cilde canlılık ve tazelik katıyor.
Zihinsel seviyede; bastırılmış duygu ve düşüncelerin yüzeye çıkışı deneyimleniyor. Negatif duygular açığa çıkıyor. Seans sırasında bu duygu ve düşüncelerle yüzleşmenin ardından salıverme sağlanıyor. Nefesin oluşturduğu pozitif manyetik alanın etkisiyle zihin parasempatik sinir sistemini çalıştırıyor. Negatif duyguları pozitife yönlendiriyor. Bilinçli nefes çalışmaları beyne giden oksijeni arttırdığı için zihinsel berraklık artıyor, bakış açısı değişiyor
Ruhsal seviyede; geçmiş travmaların, negatif anıların boyutlararası düzlemde temizlenmesi sağlanıyor. Ruhsal farkındalığı artırıyor, özümüzle olan bağı kuvvetlendiriyor.
Daha Fazla Blog Oku
Farkındalıkla Dolu Postalar
Anlamlı ve Uygulanabilir İçerikleri Direkt Size Ulaştırıyoruz.